16 Temmuz 2010 – 14:10
Az önce Facebook’ta Ömer Ekinci‘nin sorularını ve arkadaşlarının yanıtlarını gördüm. Sorular şöyle:
- Türkiye’nin neden global markası yok?
- Türkiye’nin neden global başarı sağlamış bir web girişimi yok?
Bu soruları daha önce de çok duydum; çoğu Türk zaman zaman bunu düşünüp üzülür, ve bu sorulara herkesin kendince yanıtı vardır. Beni asıl düşündüren, bu sorulara verilen yanıtların çoğunun ciddi bir kendine güvensizlik taşıyor olması. Yanıtların bazılarını kopyalıyorum:
“Türkiye’de global düşünen pek fazla insan yok çogu kişi günü kurtarma amaçlı girişimlerde bulunuyor”
“Global markamız yok çünkü özgün olmayı tam öğrenemedik”
“Çünkü ne gerçek anlamda bir teknoloji veya katma değer geliştiriyoruz, ne de geliştirenlerle içli dışlı çalışıp feyz alıyoruz”
Web girişimi üzerinden kendimce bu soruya yanıt vermeye çalışayım. Global bir web girişimi yapmak deyince asıl anladığımız aslında Amerika, belki biraz da Avrupa pazarında iş yapmak. Yoksa şu aşamada kimsenin Arap dünyasına, Rusya’ya, Çin’e baktığını sanmıyorum. Ülkemizde özellikle son dönemde sürekli yeni ve bence çok güzel web projeleri ortaya çıkıyor. Fikir yönünden tabi ki eksiğimiz var, eğitim sistemimiz mutlaka yaratıcılıkla ilgili yönlerimizi törpülemiş oluyor, buna ben de inanıyorum, ama yine de “günü kurtarma amaçlı”, “özgün olmayı öğrenememek” vb yorumlar, bir incelemenin sonucu değil, kendine duyulan ve bence “haksız” bir üzüntüyü ve hatta kızgınlığı gösteriyor.
Peki bu durumda asıl sorun nerede?
Asıl sorun, piyasanın derinliğiyle ilgili. Yine her zamanki odak noktamıza, Amerika’ya bakacağız. Bu ülkede kimsenin “global” olma amacıyla bir işe başladığını düşünmüyorum. Önemli olan Amerika pazarıdır, gerisi sonra gelir. Bakın, bizde aynı şeyi yaptığımızda günü kurtarmaya çalışıyor oluyoruz, halbuki orada da hedef aynı. Fark şu: bizim pazarımız çok küçük, büyüme potansiyelimiz çok sınırlı. Bunun bir adım ötesindeki sorun, başlangıç noktasında yaşanıyor. Türkiye’nin ciddi bir sermaye eksiği var. Ülkemizdeki milyarder sayısı, Amerika, Almanya, İngiltere gibi ülkelerle yarışacak seviyede (ki bence utanılacak bir durum, ama bu ayrı bir konu). Fakat milyoner sayısına baktığımızda, onların onda, yirmide biri sayılar görüyoruz. Bizim ortalama gelirimiz, bu ülkelerin çok çok altında. Dolayısıyla harcamalar, birikimler de aynı şekilde çok küçük.
Her projenin büyümesi için bir para desteği lazım. Garajda kurulduğunu hikaye olarak sürekli okuduğumuz dev şirketlerin her birinin daha başlangıç aşamasında arkasında milyonlarca dolarlık yatırım var. Eğer fikir iyiyse, Amerika’da ya da Avrupa’da para bulmak o kadar zor değil. Bunun sonucunda, parayı bulduktan sonra harcamayı bilen yöneticiler de çok fazla. Yani iyi bir fikri büyütmeyi bilen bir know-how, sermayenin varlığıyla birlikte oluşmuş durumda. Piyasanın derinliği de, iyi projelerin kısa sürede para kazanmasını, para kazanmasa bile çok uzun süre ciddi yatırımlar alarak büyük tanıtım harcamalarıyla, büyük ekiplerle yaşamasını sağlıyor.
Yani soruya yanıtım şu: Türkiye’de projelerin büyümesinin önünde sermaye sorunu var, fakat yavaş yavaş hem yerli hem yabancı sermayenin Türk internet sektörünü keşfetmesiyle bir kaç yıl içinde çok daha büyük ölçekli işler çıkarıyor olacağız.
Ülkemizin çok daha temel sorunu, kendine güven sorununu aşmak için ise çok daha uzun bir süre gerekiyor.
Kategori: Düşünceler, Ekonomi, Girişimcilik, Yatırımcılık | 7 Yorum »